30 Eylül 2023
PlumeMag, üç buçuk yılı aşkın bir süredir sürdürülebilir yaşam trendlerine odaklı içerikler üretiyor. Sürdürülebilir yaşam trendleri, bizim için sanat ve kültürden bağımsız ele alınabilecek bir konu değil. O sebeple Kültür-Sanat bizim için çok değerli bir kategori. Bu kategorinin içerisinde yer alan Art Niyetli Sohbetler de, bizim uzun vadede sanatın her alanından değerli isimlere yönelteceğimiz sorularla birlikte hayatı, geleceği, doğayı ve gezegenin geleceğini sorgulayacağımız bir seri.
Bugün Art Niyetli Sohbetler’in ikincisinde sanatçı Yusuf Taktak ile beraberiz. Art Niyetli Sohbetler’in hayata geçmesinde bize destek olan Mey Diageo’ya çok teşekkür ediyorum. Çünkü PlumeMag; kurulduğundan beri sürdürülebilir yaşam trendlerini konu alan, ama bunu yaparken de kültür ve sanatı her zaman odağında tutan bir yayın. Kültür ve sanat olmadan, felsefe ve estetik bakış açısı olmadan geleceği, doğayı ve gelecek nesillere bırakacağımız dünyayı sorgulamanın da mümkün olmadığını düşünüyoruz. O yüzden bu önemsediğimiz projemizde bizimle oldukları için çok mutluyuz.
Hoş geldiniz Yusuf Bey…
Teşekkür ederim.
Öncelikle bizi bu harikulade mekanda ağırladığınız için teşekkür ediyorum.
Ben ‘’hoş geldiniz’’ demeliyim aslında. Siz benim atölyeme şeref verdiniz eskilerin deyimiyle. Sağ olun…
Aslında Art Niyetli Sohbetler’de konseptimiz günümüz ve ülkemizdeki sanat dünyasını biraz sorularla, eleştirel bir bakış açısı ile ele almak. Ama sizin de halihazırda başlamış olan Başka Zaman Başka Mekan başlıklı serginiz var. O yüzden biraz sergi ile ilgili konuşarak başlayalım.
Sevinirim, çok iyi olur.
Bu sergide sizin zaten sanat pratiğinizde çok gördüğümüz öğeleri yine görüyoruz.
Yani tuvaller, öğrencilik döneminde başlayan ve bugüne kadar süren kolajlar ve asamblajlar var… Değil mi? Üç boyutlu şeyler, kutular var…
Evet, kutular çok fazla… Yine bisikletler çok fazla. Renkli dünyanız zaten hala devam ediyor… Ama burada aslında sizin yola çıktığınız zamandaki şartlar çok farklı bütün sanat pratiğiniz içerisinde. Çünkü pandemiye denk gelen bir dönemin izlerini görüyoruz.
Bir de arkasından deprem oldu. Arka arkaya… Zaten içine kapanık bir yaşam sürdürüyorum. Pandemide iyice içime kapandım. Bir de arkasından deprem felaketini yaşadım. Ben burada hüngür hüngür ağlarken o yıkılan evleri gördüğümde, renkli resimler yapıyordum. Ben de şaşırdım. Yani ‘’Niye böyle resimler çıktı?’’ diye… Çünkü ilk akla gelen karanlıklar içerisinde insanların dramatik durumunu, perişan durumlarını falan resmetmem gerekir doğal olarak. Ama tersine belki de o ferahı istemek, rahatlığı istemek, özgürlüğü istemek mi acaba diye düşünüyorum sonra…
Sohbetin devamı için https://www.plumemag.com/art-niyetli-sohbetler-yusuf-taktak/ bağlantısını ziyaret edebilirsiniz.