09 Ekim 2023
Onur Baştürk
Sabah saat 9.30 civarı... Elazığ’a 10 dakika uzaklıktaki Alpagut şarap bağlarındayız.
İstanbul’dan sonra hava mis. Deniz seviyesinden 1047 metre yükseklikteyiz.
Hem sıcaklık hem de tatlı bir serinlik var.
Tam da bağın ortasındaki dev çadırın altına uzun bir kahvaltı sofrası kurulmuş.
Her şey inanılmaz görünüyor.
Ve kahvaltı bittiğinde IWSA (International Wine and Spirits Academy) müdürü Ayça Budak önce kendini tanıtıyor sonra da bağbozumu olayına giriş yapıyor.
Evet, her yıl methini duyduğum ve birçok insanın İstanbul’dan kalkıp eylül ayında akın akın geldiği meşhur Elazığ bağbozumu gezisindeyim.
Öncelikle şunu söylemeliyim: Ayça Budak nefis bir hikâye anlatıcı.
Öyle güzel notlarla hikâyeyi kurguluyor ki, konunun ilginizi çekmeyen noktalarını dahi merak içinde dinleyebiliyorsunuz.
İşte onun konuşmalarından aldığım notlardan bazıları...
-Alpagut bağlarının orijinal kökeni Ermenice “güneşli” anlamına gelen Arpavut.
-Öküzgözü Elazığ’da, Boğazkere ise Diyarbakır’ın topraklarında yetişiyor. Öküzgüzü denilmesinin nedeni, üzümün bir öküzün gözleri gibi iri ve lacivert tanelerine sahip olmasından dolayı. Boğazkere ise “boğazı keren” zengin burukluk nedeniyle bu ismi almış.
-Dünyanın en ünlü şarap uzmanlarından biri olan Hugh Johnson şarap ansiklopedisinde Doğu Anadolu Bölgesi için şöyle demiş: “Eğer Ağrı Dağı’nın eteklerinde Nuh’un kurduğu gerçekten ilk bağlarsa, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nin şarabın anavatanı olduğu iddia edilebilir.”
-Yine de bugün şarabın anavatanının Doğu Anadolu olduğu biliniyor. Nitekim bu topraklarda bağcılık ve şarapçılığın on bin yıla yakın bir geçmişi var.
-Bu toprakların iklimi üzüm yetiştirmeye çok uygun. Çünkü gündüzleri çok sıcak, geceleri ise çok serin. Böylece asmalar serinleyip dinlenecek zaman buluyor ve daha iyi olgunlaşıyor.
-Bizim gezdiğimiz Alpagut bağlarında hem Öküzgözü hem de Boğazkere üzümü yetişiyor. Ama buradaki Boğazkere, Diyarbakır’dakinin farklı klonları...
-Bağlardaki parsellerin hasadı tek seferde yapılmıyor. Çünkü aynı parsel içinde toprağın eğimi ve güneşin açısı değişebiliyor. Bu da hasat zamanlarını değiştirebiliyor. Bu nedenle hasat öncesi üzümler sürekli tadılıp şeker ölçümleri yapılıyor.
MARCEL BIRON FAKTÖRÜ
-Osmanlı döneminde şarap yapımı büyük ölçüde Rum ve Ermeni topluluklarının elindeymiş. Bu toplulukların nüfusu azalınca Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında şarap üretiminde gerileme olmuş. Osmanlı döneminde üretilen şarap miktarı 300 milyon litreyken, Cumhuriyet’le birlikte bu miktar 2-3 milyon litreye düşmüş.
-Şarap bağlarının gelişimine yönelik asıl çaba ise 1930’larda başlıyor. Fransa’dan getirilen Emile Bufart ve Marcel Biron gibi danışmanlar yönetiminde yerel üzümlere dair araştırmalar yapılıyor. Türkiye’nin üzüm ve şarap haritası çıkarılıyor.
Bugün hâlâ o dönem toplanmış veriler ışığında bağlarda üretim yapılıyor.
-Mey Diageo şirketinin Elazığ Şarap Üretim Tesisi ise Öküzgözü ve Boğazkere’yi yerinde işleyebilen tek üretim tesisi. 1942 yılında kurulan bu tesis şu anda yılda 6.2 milyon üretme kapasitesine sahip.
-İlginç bir bilgi daha: Bugün dünyanın birçok bölgesinde şaraplık üzüm yetiştirebilmek için çok fazla suni yöntem uygulanıyormuş. Türkiye’nin toprakları ise doğal olarak verimli. Hiçbir suni uygulamaya gerek yok. Buna rağmen Türk şarabı, büyük üretici ülkelerin hâlâ gerisinde.
Hazar Gölü mutlaka görülmeli
Elazığ’a gitmişken Hazar Gölü’ne gitmemek olmazdı.
Zamanında Van Gölü’ne gidip yüzmüş biri olarak bu göle de bayıldım. Hava bir anda bozup serinleyince Hazar’da yüzme hayallerimi gerçekleştirmedim ama tekneyle gölün üzerinde nefis bir gün batımı keyfi yaptım.
Gölün kenarındaki irili ufaklı tesislere ve plaja da ayrıca bayıldım.
Demek ki yazın burası hayli hareketli oluyor.
Kısacası, Elazığ’a yolunuz düşerse Hazar Gölü’nü mutlaka görmelisiniz.