Yeni kuşak siyasi tarihçiler, evrimsel psikolojinin ve sosyolojinin de desteğiyle dünya tarihine bakarken, büyük kararların bazılarının, akılcı ön araştırma ve hazırlıklardan çok duygusal hatta bazen sezgisel arayışlara dayandığını ortaya koyuyorlar. Bu da kamu veya kurumsal alandaki karar alıcıların öngörüyle mi yoksa önyargı ile mi hareket ettikleri sorusunu öne çıkarıyor.
Öngörü, geçmişi ve içinde bulunulan durumu doğru değerlendirerek gelecekle ilgili olabilecek senaryoları belirlememizi sağlayan yararlı bir yetkinlik. Buna karşılık ön yargı, bireyler, toplumlar ve devletler arasındaki ilişkileri etkileyen, ayrışmalara ve kutuplaşmalara yol açabilen bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.
Yakından bakıldığında en köklü ve en büyük ön yargıların din, ırk, dil, etnik köken ve toplumsal cinsiyet ayrımı temelli olduğunu görüyoruz. Hatta aile içindeki rolü erkeğin gerisinde kabul edilen, görevleri annelikten ibaret olmalı denilen, bazı meslekleri yapmamaları gerekir zaten yapamazlar denilen ve nihayet aynı işte çalıştıkları halde erkeklerden az ücret verilen kadınların her konuda ayrımcılıkla karşılaştıkları görülüyor. Bu yüzden de sadece ülkemizde değil, ayrımclıkla karşılaştıkları her ülkede önyargılara karşı kendilerini savunuyorlar, hak mücadelesi veriyorlar.
Birleşmiş Milletler bünyesindeki 8 Mart Uluslararası Kadın Günü oluşumu bu mücadeleyi güçlendirmek için bu yılın temasını Break the Bias: “Önyargıyı kır” olarak belirledi. Önyargıyla hareket etmek, dünyanın her yanında uzak durulması gereken bir davranış biçimi. Diageo da dünyadaki bütün temsilciliklerinde bu kampanyaya katılıyor.
Biz zaten farklılıklarımızın ve çeşitliliğimizin en önemli zenginliğimiz olduğunu biliyoruz ve bu zenginliğin bizi daha eşit ve daha güzel yarınlara taşıyacağına samimiyetle inanıyoruz. Cinsiyet, cinsel yönelim, dil, ırk, etnik köken gibi ayrımcı kalıpları tümüyle reddediyoruz ve her bireyin kendisini “öteki” hissetmeyeceği bir kurum kültürünü kalıcı hale getirmeye çalışıyoruz. Bu kültürün kurumumuzun kılcal damarlarına kadar yayılması ve benimsenmesi için de bu yıl çok özel bir proje gerçekleştirdik ve 100’ün üzerinde çalışanımızın köklerinden, ailelerinden ya da yetiştikleri yörelerden derledikleri yemek tariflerini kitap haline getirdik. Bu yemeklerin bizi aynı sofralarda buluşturacağına; beraber var olduğumuza yürekten inandığımız için de adını Şölen Sofrası koyduk. Umuyoruz ki bu kitap, farklı lezzetlerle çalışanlarımızla ve paydaşlarımızla ortak bir gönül dili oluştursun.